SMİRNİ’DEN İZMİR’E

Dünyasının çok odalı ev tipinin en eski örneği Smirna’da bulunurdu. M.Ö. 7. Yüzyılın ikinci yarısında yapılmış olan iki katlı, beş odalı, ön avlulu çifte megaron, Hellenlerin bugün için bilinen, bir çatı altındaki en eski çok odalı evdir. Yunan evleri yan yana dizilmiş megaronlardan oluşuyordu. Smirni Cadde ve sokakları daha 7. yy’ın ikinci yarısında ızgara planlı caddeler ve sokaklar kuzeyden güneye ve doğudan batıya uzanıyor, evler genellikle güneye bakıyordu.

İlerde M.Ö. 5. yüzyılda Hippodamos tipi adını alacak olan bu kent planı özünde yakın doğuda çoktan biliniyordu. Bayraklı şehir planı bu tür kent dokusunun Batı dünyasındaki en erken örneğidir. İon uygarlığının en eski parke döşeli yolu Smirna’da bulunuyordu…

Yunanlılar, İzmir’i yaktılar, yıktılar… Evleri, ağaçları, böcekleri, kuşları, bitkileri, hayvanları, insanları… Yakanlara, canlılara yaşam hakkına kast edenlere lanet olsun!

Peki,

Yunan talanından sonra kalan kültür varlıklarına, kent dokusuna, avlulu evlere, ağaçlara, ormanlara, balıksırtı parke taşlı, mazgallı yollara… Ne oldu?  Yunanlılar yanlarında mı götürdüler?

Şu an İzmir’in içinde, ilçelerinde yıkık, dökük, bakımsız, harabe kaç tane kültür mirası var? Kaç tane avlulu ev var? Bunların aslına uygun kullanılmasını, yaşanılabilinir kent gelişmesini Yunanlılar, Fransızlar, Amerikalılar mı engelliyorlar?

Şehrin merkezinde sele kapılan insanlar, deprem olduğunda domino taşı kurgusunda yıkılan binalar, ucube yapılardan oluşan caddeler… Dış güçlerin mi işi?

İzmir’in

Kent dokusunu bozup, kültürel mirasını yok eden, yaşanılabilinir kent kategorisine uymayan: AVM’ leri, centerleri, gökdelenleri,  otelleri… Birleşmiş Milletler, Yunanlılar mı, inşa ediyor? 

YOOO… Bu kadarı da fazla olur. Yunanistan’ın en küçük köylerinde yüzyıllar öncesi mimariyi koruyorlar. Şehir köy planları var. Hemen yanı başımızda Bu anlayış kültürel mirasa saygı, sanata saygı, aynı zamanda devlet politikasıdır.

Yoksa Kurtuluş savaşı sonrası Smirni ’nin Türklerin hakimiyetine geçip Türkçe ismi ile İzmir olduğunu yerel yöneticiler hala bilmiyorlar mı?

İzmir’in süre gelen sorunları var. Her gelen yönetici iktidar, muhalefet, devlet politikaları… Bahaneleri ile kendi dönemlerinin keyiflini çıkararak, kendi zenginlerini yaratarak, “ganimetlerini toplayarak” sorunlara sorun yükleyerek İzmir’i yaşanmaz hale getirdiler.

İzmir’de

Deniz kirliliği var.

İzmir’de imar kirliliği var.

İzmir’de çevre kirliliği var.

İzmir’de sokakların kirliliği var.

İzmir’de gürültü kirliliği var.

İzmir’de görüntü kirliliği var.

İzmir’de mimari kirlilik… Var, var, var…

İzmir’de

İlgisizlik,

Bilgisizlik toplumun geniş kesimlerini üzüyor.

İzmir’de

Halk var.

Partisini iktidara taşıyan halkçı seçmen var.

Halkçılık var.

Hak arayanlar var.

Hakikat var.

Hakkaniyet yok!

Mahallelerde su baskınlarının nedenini halk bilir. Mahallenin ihtiyaçlarını halk bilir. Mahallerde sosyal – kültürel talepleri halk bilir… Halkçı yönetimler oluştuğunda, halk toplumsal yaşam alanlarını inşa eder. Halk olmayınca yönetimler kendi bireyci, bencil…  Yaşam alanlarını inşa ediyorlar.

Ah! Kibirli yöneticiler…

Vah! Kibirli yönetimler…

Halkçı yönetim yok.

Halkçı üretim yok.

Halk konseyi yok.

Halka danışma yok.

Halk ile çalışma yok…

Partisine en çok adaylık parasını yatıran aday olup Başkan seçiliyor. Halktan kopuk odacısı, makam şoförleri, korumaları, “emir erleri” olan bürokrat olarak konfor içinde yaşayan “Hariciler”  oluşuyor.

Partisini yerel yönetime taşıyan fedakâr/cefakâr seçmenler bırakın Belediye binasına çıkıp Başkan veya yardımcıları ile görüşmeyi, yasal işlerini yaptırmak için ne çileler çekiyorlar.

Halkçı yerel yönetim yerine, Partilerde etkin yöneticilerin, yerelde “nüfuslu” kişilerin belirlediği danışmanlar, belediye başkan yardımcıları, daire müdürleri… ile kurdukları “saltanat” var.

Halkçı yönetim yok!

Halk yok!

Liyakat yok!

Hadi hayırlısı…

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir